Virüsler insan ve hayvanlarda hastalık yapan en küçük boyutta mikroplardır. Solunum yolu en sık bulaşma gösterdikleri yollardan birisidir. Solunum yolu ile bulaşan virüslerin yaptığı hastalıklara örnek olarak grip (influenza) soğuk algınlığı (nezle) kızamık, su çiçeği, kabakulak ve son olarak halen süregelen koronavirüs infeksiyonu (COVID-19) gibi hastalıklar verilebilir.
Koronavirüs ailesi içinde insan ve hayvanlarda hastalık yapan çok sayıda virüs bulunur.
Bu virüslerin 4 tanesi, erişkin ve çocuklarda her yıl nezle benzeri hastalıkların %10-20 kadarından sorumludur. Ancak beta-koronavirüs denilen ve daha ağır hastalık yapan 3 farklı koronavirüs vardır. Bunlardan SARS virüsü 2002-2003 yılları arasında güneydoğu Asya’da başlayan bir salgına ve 774 ölüme neden olmuş, ancak takiben hastalık ortadan kaybolmuştur.
2012 yılında Suudi Arabistan’da başlayan MERS adı verilen bir başka koronavirüsün develerden insanlara bulaştığı bilinmektedir. Ancak bu hastalık Arabistan yarımadası ve Ortadoğu Ülkeleri ile kısıtlı kalmış, insandan insana zor bulaşan bir hastalık olarak ortaya çıkmış ve halen sözü edilen ülkelerde seyrek olarak rastlanmakta olan bir hastalıktır. MERS ülkemizde de az sayıda hastada gösterilmiştir.
Halihazırda ülkemiz dahil dünyanın hemen tüm ülkelerinde yaygın olarak görülen COVID-19 (İngilizce Coronavirus Disease kelimelerinde türetilen hastalığın adı),insandan insana kolay geçiş gösteren ve özellikle yaşlı (>65 yaş) ve altta yatan süregen (kronik) hastalığı olanlar kişilerde ciddi hastalığa neden olmaktadır.
COVID’e neden olan ve SARS-CoV-2 adıyla adlandırılan virüs, SARS virüsü ile %80 oranında genetik benzerlik göstermektedir.
Bu virüs esas olarak “damlacık infeksiyonu” adı verilen, konuşma, hapşırma veya öksürme sırasında ağızdan çıkan küçük boyuttaki zerreciklerin (damlacıkların) karşıdaki kişinin ağız, burun ve gözlerine temas etmesi sonucu bulaşmaktadır. Yapılan araştırmalar, hasta olan kişilerin dışkılarında da virüs olduğu ve dışkının da bulaştırıcı olabileceğini düşündürmektedir.
Hastalığın bulaşmasındaki en önemli yollardan birisi, içinde virüs taşıyan tükrük ve diğer salgıların bulaştığı cansız yüzeylere elleri ile temas eden kişilerin, daha sonra virüs bulaşmış elleri ile ağız, burun ve gözlerine dokunmaları sonucu hastalığı kendilerine bulaştırmalarıdır.
COVID-19 etkeni olan virüsün bakır yüzeyler üzerinde 4 saat, karton yüzeylerde 24 saate kadar, çelikte 48 saat, plastik yüzeylerde 72 saate kadar bulunabildiği gösterilmiştir. Ancak bu rakamlar virüsün canlılığını muhafaza edebildiği maksimum süreler olup, arda geçen zamanla orantılı yüzeyde kalan virüs miktarı da giderek azalmaktadır.
Aerosol denilen ve yukarıda tanımlanan “damlacık”tan çok daha küçük zerrecikler içinde virüs 3 saate kadar canlılığını koruyabilmektedir. Ancak normal konuşma sırasında aerosol oluşumu yerine damlacık oluşumu söz konusudur. Damlacık tipindeki zerrecikler boyutları itibariyle havada asılı kalmayıp dakikalar içinde yere düşerler ve yüzeyleri kirletirler. Yukarıda da belirtildiği üzere yüzeydeki virüslerin canlılığını uzun süre koruyor olmaları, yüzey temizliğinin önemine işaret etmektedir.
Öte yandan aerosol oluşumu bazı tıbbi işlemler sırasında sık görülür (buruna basınçla oksijen verilmesi, diş dolgusu ve ağız içine yapılan çeşitli müdahaleler, ağız ve boğaz muayenesi ve bu nedenle yapılan değişik işlemler sırasında). Bu işlemler sırasında aerosol oluşabileceği ve virüs dolu aerosollerin havada uzun süre asılı kalabileceği unutulmamalıdır.
COVID-19’un üç önemli belirtisi vardır. Bunlar;
Bu belirtileri gösteren ve özellikle ağır hastalık açısından risk grubunda olan hastaların COVID-19 yönünden araştırılmaları gereklidir. Ancak bir grup kişide hastalık belirtisiz veya hafif belirtilerle de geçirilebilir.
"Asemptomatik taşıyıcı" adı verilen bir grup çevrelerindeki hastalardan virüsü almış, ancak hastalık belirtisi göstermeyen kişilerden oluşmaktadır. Toplumda bu kişilerin tam sayısını belirlemek mümkün olmamakla birlikte, bu grubun çoğunlukla genç veya çocuk yaşta bireylerden oluşma olasılığı yüksektir.
Ağır COVID-19 hastalığı için risk grupları içinde 65 yaş ve üzeri kişiler, kronik kalb-akciğer hastalığı olanlar, kronik böbrek veya karaciğer yetmezliği olanlar, diyabetik hastalar, kanser hastaları, kemoterapi alanlar, romatolojik ve diğer kronik hastalıkları nedeniyle bağışıklık sistemini baskılayan ilaç kullananlar ve hamileler sayılabilir.
Hastalığa bağlı ölümlerin en çok 80 yaş üzerinde olan veya yukarıda sayılan risk gruplarında ortaya çıkmasına karşın, ülkemizde ve diğer ülkelerdeki istatistikler 30-50 yaş arası önceden sağlıklı erişkinlerde de hatırı sayılır ölçüde ölümlerin görülebileceğine işaret etmektedir.
Hastalığın bulaşması için hasta kişilerle 2 metreden yakın mesafede bulunma önemli bir faktördür. Ayrıca virüsün bulaşma ihtimali olan yüzeylerle temas sonrası ellerin ağız, burun ve gözlere değdirilmesi de önemli bir bulaş yoludur.
Korunmak için ellerin sık sık su ve sabunla en az 20 saniye sürecek şekilde ve elin tüm yüzeylerinin ve parmak aralarının oğuşturularak yıkanması veya içinde alkol bulunan el dezenfektanları ile temizlenmesi gereklidir. İçinde %60 veya üzerinde alkol bulunan el kolonyaları da temizlik için kullanılabilir. Ancak alkollü dezenfektanların el üzerindeki yağlı dokuya zarar vererek, eli tahriş etmesi ve başka mikropların bulaşmasına zemin hazırlaması söz konusu olabileceğinden, alkollü dezenfektan kullanımı sonrası yumuşatıcı el kremleri kullanılmalıdır.
Hapşırma ve öksürme sırasında ağızın kağıt mendille kapatılması, daha sonra bu mendilin ağzı kapalı naylon poşetlere konup, ikinci bir naylon poşet içinde atılması gereklidir. Kağıt mendil bulunmadığı durumlarda, elbiseli dirseğin içi yüzü ile ağız örtülerek hapşırılmalıdır.
Özellikle risk grubundaki kişilerin solunum yolu belirtileri olan kişilerle yakın temastan kaçınmaları ve mümkünse kalabalık toplulukları içeren yerlerden uzak durmaları önemlidir.
Günümüzde, hastalığın yaygınlığı ve çok kolay bulaştığı göz önüne alınarak, herkesin kalabalık ortamlara girmesi söz konusu olduğunda mutlaka ağız ve burnunu maske veya diğer koruyucu malzeme ile kapatması önerilmektedir.
Eldiven kullanımı ise temas ettiği yüzeylerden virüsle kirlenebileceği ve temizlenmeleri mümkün olmadığı için önerilmez. Kirlenmiş eldivenlerle yüze dokunmak hastalık bulaştırabilir.
Solunum yolu rahatsızlık belirtisi (nezle, öksürük, hapşırık gibi) gösteren hasta kişilerin mutlaka cerrahi maske takması, hastalığı başkalarına bulaştırmamaları açısından önemlidir.
Yüzey temizliği için %60 alkol, 1/10 sulandırılmış çamaşır suyu veya % 0.5 hidrojen peroksit içeren solüsyonlar en etkili dezenfektanlardır.
Hafif şekilde hastalığı geçirenler kendilerini evlerinde izole edip, ağızlarına maske takarak ve sağlıklı kişilerle temaslarını keserek hastalık belirtileri geçene kadar ve en az 14 gün süreyle izolasyonda kalmalıdırlar. Bu hastalık için herhangi bir antibiyotik söz konusu değildir. Halen deneme aşamasında olan bazı ilaçlar dünyanın farklı ülkelerinde hastaneye yatan hastalarda kullanılmakta olup, henüz etkinliklerine ilişkin yayınlanmış bir veri yoktur. Hastaneye yatan hastalarda solunum desteği başta olmak üzere çeşitli destek tedavileri uygulanmaktadır.
COVID’e karşı çeşitli aşı çalışmaları mevcut olup, kısa sürede birkaç aşı adayı olabilecek molekül geliştirilmiştir. Bunların bir kısmıyla ilgili çalışmalar halen sağlıklı gönüllülerde sürmektedir. Ancak bu denemelerde aşının etkili ve yan etkisiz olduğu gösterilse bile tüm dünyada kullanılabilecek miktarda aşı üretimi için en az 12-18 aylık ilave bir süreye ihtiyaç olduğu hesaplanmaktadır.
Grip aşısının COVID-19 için koruyuculuğu yoktur. Ancak halen bizim de içinde bulunduğumuz kuzey yarımkürede influenza salgınının sürdüğü ve Mayıs ayına kadar sürebileceği bilinmektedir. COVID-19 ve influenza belirtilerinin benzer olduğu dikkate alınacak olursa, özellikle risk grubundaki kişilerin influenzadan korunmak amacıyla aşı yaptırmaları son derecede önemlidir.
Detaylı bilgi, danışma veya randevu için hemen bizi arayabilirsiniz.
İletişim Bilgileri