
En tehlikeli göz hastalıkları arasında görme kaybına yol açabilen glokom (göz tansiyonu),yaşa bağlı makula dejenerasyonu, diyabetik retinopati ve retina dekolmanı yer alır.
Tehlikeli göz hastalıkları genellikle yavaş ilerlediği için erken dönemde fark edilmez, ancak tedavi edilmezse kalıcı görme kaybına neden olabilmektedir.
Özellikle glokom “sessiz hırsız” olarak bilinir; çünkü belirti vermeden optik sinir hasarı yaratır. Düzenli göz muayeneleri, erken tanı ve uygun tedaviyle bu hastalıkların ilerlemesi büyük ölçüde kontrol altına alınabilir.
Yazının amacı, görmeyi kalıcı biçimde tehdit edebilen göz hastalıkları konusunda bilgilendirmek, erken tanı ve düzenli takibin önemini hatırlatmak ve şikayetleriniz olduğunda vakit kaybetmeden göz hekimine başvurmanızı sağlamaktır.
Glokom, optik siniri yavaş ama kalıcı biçimde zedeleyebilen bir hastalıktır. Erken dönemde çoğu kez belirti vermez; hasta görmesinin iyi olduğunu düşünürken görme alanı sessizce daralır. Düzenli kontrollerle erken yakalanan glokomda hedef, mevcut görmeyi ömür boyu korumaktır. Tedavide basıncı düşüren damla tedavileri, uygun hastalarda lazer ve cerrahi seçenekler yer alır.
Glokomun acil tablosu olan akut açı‑kapanması krizi; ani şiddetli göz/baş ağrısı, hızla artan bulanık görme, ışıkların etrafında haleler, kızarıklık ve bulantı‑kusma ile seyreder. Göz içeriden basınç yapıyormuş gibi zonklar; kornea matlaşabilir ve saatler içinde kalıcı sinir hasarı gelişebilir. Böyle bir durumda beklemeyin ve acil servise başvurun. Hastanede ilaçlarla basınç hızla düşürülür ve kornea saydamlaştığında lazer periferik iridotomi ile kalıcı çözüm sağlanır.
Makula, merkezi ve detaylı görmeyi sağlayan bölgedir. Yaşla birlikte bu alandaki hücrelerin işlevi bozulur; yazıların eğri görülmesi, renklerin solması veya ortasında karanlık bir leke hissi ortaya çıkar. Yaşa bağlı makula dejeneresansının yaş tipinde göz içine uygulanan anti-VEGF enjeksiyonları hastalığın ilerlemesini yavaşlatır.
Kuru tip makula dejenerasansında ise AREDS-2 destek formülleri ve düzenli retina kontrolleri önerilir. AREDS-2; C ve E vitaminleri, çinko-bakır ile lutein-zeaksantinden oluşan, hastalığın ilerlemesini yavaşlatmaya yardımcı olduğu gösterilmiş güncel bir takviye kombinasyonudur. Bu takviyeler hastalığı geri döndürmez; ancak hekim takibi ve sağlıklı yaşam alışkanlıklarıyla birlikte kullanıldığında görme kaybı riskini azaltmaya katkı sağlar.
Uzun süreli diyabet, sadece böbrek veya kalbi değil, gözün en hassas tabakası olan retinayı da etkiler. Yüksek kan şekeri düzeyleri retina damarlarında sızıntılara, ödem ve kanamalara neden olur. Hastalık çoğu zaman belirti vermeden ilerler. Erken dönemde saptandığında lazer tedavileri, anti-VEGF enjeksiyonları veya vitrektomi ile görme korunabilir.
Diyabet tanısı alan her bireyin yılda en az bir kez göz bebeği büyütülerek gözdibi muayenesinden geçmesi, görme kaybını önlemenin en etkili yoludur. Sistemik kontrol (kan şekeri, tansiyon, kan lipidleri) tedavinin temelidir.
Diyabet tanınız varsa, görmeniz iyi olsa bile yılda en az bir kez retina muayenesine gidin.
Ani ışık çakmaları, birden artan siyah uçuşmalar veya görme alanına perde inmesi; retinada yırtık veya ayrılma başladığını gösterebilir. Yırtık erken yakalanırsa lazer tedavisiyle dekolmana dönüşmeden durdurulabilir; dekolman oluştuğunda ise acil cerrahi girişim gerekir.
Bu belirtiler ortaya çıktığında hemen göz doktoruna başvurup muayene olun; erteleme görme prognozunu olumsuz etkileyebilir.
Santral retinal arter tıkanıklığı, retinayı besleyen ana damarın aniden tıkanmasıyla tek gözde ani ve ağrısız ciddi görme kaybı yapan bir göz acilidir. Bu tablo, gözde bir “inme” olarak kabul edilir ve dakikalar bile kritiktir. Hipertansiyon, diyabet, kolesterol yüksekliği, kalp–boyun damar hastalıkları ve sigara başlıca risklerdir. Tanıda göz dibi muayenesi ve gerekirse OCT(göz tomografisi) /göz anjiyografisi kullanılır.
İlk saatlerde göz içi basıncını düşürücü ilaçlar, göz masajı ve oksijen/hiperbarik oksijen gibi tedaviler denenir; eşzamanlı nöroloji–kardiyoloji değerlendirmesi gerekir. Uygun olgularda, eğer yeyerince erken müdahale edilebilirse, pıhtı çözücü tedaviler nöroloji uzmanı ile birlikte değerlendirilebilir. Hiperbarik oksijen tedavisi bazı merkezlerde erken dönemde görmeyi korumaya yardımcı olabilir.
Görme çoğu kez tam düzelmez; ancak erken başvuru hasarı azaltabilir. Tekrarlamayı önlemek için damar sertliğini (ateroskleroz) azalatmaya yönelik önlemlerin uygulanması mutlak gereklidir. Bu nedenle ani görme kaybı oluşursa hemen göz kliniği aciline başvurmanız gereklidir.
Keratokonus, korneanın incelip öne doğru sivrildiği ve zamanla düzensiz astigmata yol açarak görmeyi bozan bir durumdur. Sık numara değişikliği, özellikle gece farlarında saçaklanma ve gözlükle tam netleşememe hastaların en sık fark ettiği belirtilerdir. Alerji zemininde gözü kaşımak hastalığın ilerlemesini hızlandırdığı için kaşımayı bırakmak tedavinin bir parçasıdır. Tanı, kornea haritalarıyla incelme ve şekil bozukluğunun saptanmasıyla konur; hastalık genellikle ani bir acil değildir ve yavaş ilerler.
Erken dönemde kornea çapraz bağlama (CXL) işlemi ilerlemeyi durdurabilir; görmeyi belirgin şekilde artırmasa da gelecekteki kötüleşmeyi yavaşlatır. Görme kalitesini artırmak için sert gaz geçirgen veya skleral lensler kullanılabilir; uygun seçilmiş hastalarda korneal halka veya CAIRS (donör korneadan hazırlanan ince stromal segmentlerin yerleştirilmesi) uygulamaları da kornea biçimini destekleyip görme kalitesini ve lens toleransını artırmaya yardımcı olabilir. İleri, skarlı ya da diğer yöntemlerden fayda görmeyen olgularda kornea nakli/ DALK (Derin Anterior Lameller Keratoplasti) gündeme gelebilir.
Keratokonus yönetimi kişiye özeldir; yaş, ilerleme hızı ve görsel beklentiye göre plan yapılır ve düzenli hekim kontrolleriyle izlenir. Alerji kontrolü, lens hijyeni ve gözleri zorlayan alışkanlıklardan kaçınmak tedavinin başarısını artırır. Ani ve belirgin bulanıklık, ağrı ve yoğun sulanma gelişirse akut hidrops (korneada ani ödem) akla gelmeli ve gecikmeden göz hekimine başvurulmalıdır. Erken tanı, doğru zamanda yapılan CXL ve uygun optik ya da cerrahi müdahalelerle pek çok hastada iyi bir görme kalitesi ve yaşam konforu korunabilir.
Üveit, göz içinde iltihaplanmadır ve kısa sürede kalıcı görme kaybına yol açabileceği için acil değerlendirme gerektirir. Tekrarlayan ya da hızla artan kızarıklık, ışığa bakamama (fotofobi),ağrı, uçuşmalar ve görmede azalma varsa aynı gün göz hekimi tarafından görülmelisiniz. Özellikle ilk atakta, tek gözde şiddetli ağrı-fotofobi ve bulanık görme birleşimi acil uyarı bulgularıdır.Tanı ve tedavide gecikme makula ödemi, glokom ve katarakt gibi ciddi komplikasyonlara yol açabilir. Tanı ayrıntılı muayene ve hedefli testlerle konur; ön üveitte damlalar, arka tutulumda sistemik tedaviler ve gerekirse biyolojik ajanlar kullanılır.
Tanı, ayrıntılı biomikroskopik muayene ve retina muayenesi, OCT (göz tomografisi),gerekirse anjiyografi ile konur. Altta yatan nedene yönelik laboratuvar tetkikleri (örn. enfeksiyöz etkenler, HLA-B27, sarkoidoz/otoimmün taramalar) yapılır.
Ön üveitte standart tedavi steroidli damlalar ve göz bebeğini büyüten sikloplejik damlalar ile yapılır. Tedaviye yeterli yanıt yoksa perioküler/intravitreal steroid düşünülebilir.
Arka veya panuveitte sık olarak sistemik steroid, tedavisi immünmodülatör tedaviler (metotreksat, azatiyoprin, mykofenolat) ve biyolojik ajanlar (adalimumab, infliksimab) kullanılır.
Enfeksiyöz üveitte ise nedene yönelik antiviral/antibiyotik tedavi esastır. Eğer Herpes infeksiyonu (uçuk virüsü infeksiyonu) şüphesi varsa hekim görmeden kortizon damla başlanmamalıdır. Sık aralıklarla kontrol, nüks eğiliminin değerlendirilmesi ve göz içi basıncının izlenmesi görmeyi korumada kritiktir.
Endoftalmi, ameliyat, göz içi enjeksiyon veya travma sonrası gelişebilen göz içi enfeksiyonudur ve saatler–günler içinde kalıcı görme kaybına yol açabilir. Şiddetli ağrı, hızla azalan görme, yoğun kızarıklık ve kapakta şişlik–akıntı acil uyarı bulgularıdır. Son haftalarda göz işlemi geçirdiyseniz bu tablo gecikmeye gelmez; aynı gün göz doktorunuza, hastaneye veya acil servise başvurun.
Tanı ve tedavi eş zamanlı yürütülür: genellikle gözden vitreus/aköz örnekleri alınır ve göziçine geniş spektrumlu antibiyotikler, gerekiyorsa antifungal tedaviler derhal uygulanır. Ağır olgularda vitrektomi ameliyatı gerekebilir. Sadece damla tedavisi yeterli değildir; sistemik antibiyotik ve yakın takip gerekebilir. Antibiyotik öncesi steroid başlanmaz; steroidler ancak uygun antimikrobiyal tedavi ile birlikte ve hekim kararıyla eklenir. Erken başvuru, görmenin korunması için çok önemlidir.
Asit ya da alkali madde göze temas ettiğinde ilk dakikalar belirleyicidir. Gözü hemen ve aralıksız bol su veya serumla en az 15 dakika yıkayın; yıkamayı sürdürerek acile gidin. Mümkünse kimyasalın kabını yanınıza alın. Erken ve yeterli yıkama görmeyi kurtarır. Kimyasal göz yanıkları, görmeyi dakikalar içinde tehdit eden bir acil durumdur.
Asit ya da alkali madde göze temas ettiğinde ilk dakikalar çok önemlidir: Gözü hemen ve aralıksız bol su ya da serumla en az 15–30 dakika yıkayın; kontakt lens varsa çıkarın, gözü ovalamayın, herhangi bir damla/merhem veya “nötralize edici” madde kullanmayın. Yıkamayı sürdürerek en yakın acile gidin; kimyasalın kabını/etiketini yanınıza alın. Acilde pH kontrolü yapılarak yıkama sürdürülecek, kapak içleri temizlenecek ve kornea değerlendirilerek uygun tedavi (antibiyotik, sikloplejik, steroid damlalar göz doktoru kararıyla) başlanacaktır.
Gecikme, kalıcı görme kaybına ve ciddi komplikasyonlara yol açabilir. Özellikle alkali yanıklar korneada erime, delinme, limbal kök hücre hasarı, nedbe (skar),kuru göz ve göz içi basınç artışı (glokom) gibi sorunlar bırakabilir. Bu nedenle ilk yıkamadan sonra yakın göz hekimi takibi şarttır; kontrollere düzenli gitmek, koruyucu tedavileri uygulamak ve hekimin önerdiği damlaları aksatmamak görmeyi korumada kritik öneme sahiptir. Korunma için kimyasallarla çalışırken koruyucu gözlük kullanın ve ev/iş yerinde bol suya erişimi hazır bulundurun.
Optik nörit, genellikle tek gözde kısa sürede gelişen görme azalması ve göz hareketleriyle artan ağrı ile kendini gösteren, görme sinirinin iltihabi bir hastalığıdır. Renkler (özellikle kırmızı) soluklaşabilir, kontrast görme azalır ve bazı hastalarda görme “perde inmiş gibi” bulanıklaşır.
Muayenede sıklıkla RAPD (Relative Afferent Pupil Defect) adı verilen, ışığa yanıtın etkilenen gözde zayıf kaldığı özel bir bulgu saptanır; bu durum, gözbebeğinin (pupilla) ışığa verdiği tepkideki asimetriyle kendini gösterir ve görme siniri iletiminde bozulma olduğunu düşündürür. Optik nörit acil bir durumdur, çünkü erken dönemde başlanacak damar içi (intravenöz) kortikosteroid tedavisi görsel iyileşmenin hızını artırır, atağın süresini kısaltır ve kalıcı görme kaybı riskini azaltır. Bu nedenle “görmem aniden azaldı” veya “gözüm ağrıyor, renkleri soluk görüyorum” gibi belirtiler ortaya çıktığında beklemeden aynı gün bir göz hekimine veya acil servise başvurmak gerekir.
Optik nörit bazen tek başına görülse de, sıklıkla Multipl Skleroz (MS) veya Nöromiyelitis Optika (NMO) gibi merkezi sinir sisteminin demiyelinizan hastalıklarının ilk belirtisi olabilir. Bu nedenle tanıda beyin ve orbita manyetik rezonans görüntüleme (MRG) büyük önem taşır; sinir kılıfı boyunca iltihabi tutulum ve beyinde MS ile uyumlu odaklar olup olmadığı araştırılır.
Tedavi sonrası hastaların çoğunda görme zamanla toparlasa da, nüks riski ve altta yatan nörolojik hastalık olasılığı nedeniyle nöroloji uzmanlarının yakın takibi gerekir. Özellikle MS ile ilişkili olgularda, erken dönemde yapılacak nörolojik değerlendirme, uzun dönem görsel ve sistemik prognoz açısından kritik öneme sahiptir.
Katarakt genellikle yavaş ilerleyen bir hastalık olsa da, bazı durumlarda acil müdahale gerektiren ciddi göz sorunları ortaya çıkabilir. Katarakt ameliyatı sonrasında ani ve şiddetli göz ağrısı, görmede hızla azalma, yoğun kızarıklık, ışığa bakamama, gözde şişlik veya akıntı gelişirse bu durum endoftalmi gibi ciddi enfeksiyonların habercisi olabilir.
Böyle bir tablo saatler içinde kalıcı görme kaybına yol açabileceğinden, hastaların aynı gün acil olarak göz hekimine başvurmaları gerekir. Ayrıca ameliyat öncesi çok ileri evre kataraktlarda, merceğin sertleşmesi nedeniyle göz içi basıncı yükselebilir veya diğer yapılar zarar görebilir; bu durum da acil müdahale gerektirir.
Kataraktın kendisi genellikle yavaş ilerlese de ani görme azalması, ağrı, ışık çakmaları, uçuşmalar veya görme alanında gölge hissi gelişirse başka bir göz hastalığı (örneğin retina yırtığı, glokom veya üveit) eşlik ediyor olabilir. Bu belirtiler ortaya çıktığında “kataraktla ilgilidir” diyerek beklemek yerine, hemen muayene olunmalıdır.
Kuru göz hastalığı, göz yüzeyinin yeterince nemlenmemesi veya gözyaşının kalitesinin bozulması sonucu ortaya çıkan, başlangıçta hafif rahatsızlık hissiyle başlasa da ilerlediğinde görmeyi tehdit eden ciddi bir durumdur. Uzun süre bilgisayar/telefon kullanımı, klimalı ortamlar, bazı ilaçlar, menopoz ve romatizmal hastalıklar kuru göz hastalığının belirtilerini arttırır.
Yanma, batma, kızarıklık, bulanık görme, ışık hassasiyeti ve gözde kum kaçmış hissi en sık belirtilerdir. Tedavi edilmeden bırakıldığında kornea yüzeyinde yara (ülser),enfeksiyon ve kalıcı görme azlığı gelişebilir. Özellikle ani artan ağrı, görmede belirgin bulanıklık veya ışığa bakamama olduğunda durum basit bir kuruluk değil, acil değerlendirme gerektiren kornea hasarı olabilir.
Kuru gözün tedavisi uygulamalarında amaç göz yüzeyini korumak ve iltihabı azaltmaktır. Suni gözyaşı damlaları, nemlendirici jeller, kapak hijyeni, ekran molaları ve ortam neminin artırılması temel yaklaşımlardır. İlerlemiş olgularda antiinflamatuar damlalar, tıkaç uygulamaları veya yeni nesil ışık (IPL) tedavileri gerekebilir.
Kuru göz ihmal edilmemelidir; çünkü kronikleştiğinde görme kalitesi bozulur ve kornea enfeksiyonlarına zemin hazırlar. Uzun süren yanma, batma veya görme dalgalanması yaşayan herkesin bir göz hekimi tarafından değerlendirilmesi, erken tedaviyle gözün korunması açısından büyük önem taşır.
Kornea enfeksiyonları, gözün saydam ön tabakası olan korneada mikrobik iltihap gelişmesiyle ortaya çıkan, görmeyi kısa sürede tehdit eden acil ve tehlikeli bir durumdur.
Genellikle kontakt lens kullanımı, göz yaralanması, göze yabancı cisim kaçması, kontrolsüz damla kullanımı veya hijyen eksikliği sonucu oluşur. Şiddetli ağrı, kızarıklık, sulanma, ışığa bakamama, bulanık görme ve bazen irinli akıntı en önemli belirtilerdir. Bu şikâyetler başladığında “basit bir tahriştir” diyerek beklemek, mikrobun korneada derinlere ilerlemesine ve kalıcı leke (skar) ya da kornea delinmesi gibi geri dönüşsüz hasarlara yol açabilir.
Tanı, göz muayenesiyle birlikte korneadan alınan örneklerin mikrobiyolojik incelemesiyle konur. Tedavi, enfeksiyonun tipine göre seçilen yoğun antibiyotik, antifungal veya antiviral damlalar ile hemen başlanır; bazı olgularda damlalar saat başı uygulanır.
Gecikme durumunda enfeksiyon göz içini tutarak görme kaybı veya gözün kaybına kadar ilerleyebilir. Bu nedenle kornea enfeksiyonu en ciddi göz acillerinden biridir ve erken tedavi görmeyi korumada belirleyicidir. Kontakt lens kullanan hastalar lenslerini asla musluk suyuyla temizlememeli, ağrı veya bulanıklık geliştiğinde lensi çıkartıp vakit kaybetmeden göz hekimine başvurmalıdır.
Ani görme değişikliği, ışık çakmaları ve perde hissi, şiddetli ağrı veya kızarıklık, tek gözde ani ve ağrısız görme kaybı, operasyon sonrası hızlı kötüleşme ya da kimyasal temas gibi durumlarda beklemek risklidir. Erken tanı ve hızlı müdahale, kalıcı görme kaybını önlemenin en güvenilir yoludur. Düzenli kontrolleri aksatmayın; tereddütte kaldığınız her durumda randevuyu ertelemeyin.






Detaylı bilgi, danışma veya randevu için hemen bizi arayabilirsiniz.
İletişim Bilgileri